1.
Gemi esrarlı sularda hızla yol alıyor, garip figürlü pruvası görünmeyen dalgaları yarıyordu. Çok az gıcırdıyor ve çok az sallanıyordu. Gergin yelkeni siyahtı, fazla rüzgâr almasa da geminin hızlı yol almasını sağlıyordu. Deniz kızıl bir sisle kaplanmıştı, kara ahşaptan yapılmış dış güverteye çarpan dalgalar görünmüyordu. Tek görünmeyen şey dalgalar değildi; güvertedeki kimse geminin tamamını göremezdi. Gemiye yapışmış gizemli beyaz bir sis, gemi nereye giderse gitsin takip eder, güvertede süzülür dururdu; şimdi ise beyaz ile kırmızının armonisi sonsuzlukta bulanıkça dalgalanıyordu. Bu doğaüstü bir gemiydi ve doğaüstü sularda yol alıyordu.
Ön dümenin başındaki kaptan cevap vermedi. Koyu yeşil denizci paltosu dalgalandı, omzuna inen kızıl saçları uçuştu. Sis önce kadifeden köpüklü bir girdaba, hemen ardından da kaygan ve soğuk bir tüle dönüştü. Kaptan kafasını hafifçe, sanki tepkisizce, soruyu sorana çevirdi. Hissiz gözler duygusuz bir bakış attılar ve tekrar silik rotaya çevrildiler.
Soruyu soran adam tırabzanlardaki kavrayışını biraz sıkılaştırdı. O da kaptana doğru kafasını çevirdi. Tehdit ve nazikliğin zarafeti bir aradaydı hareketinde. Bir süre o yöne baktı ve tekrar Kader Denizleri’ne döndü.
Yağmur başlarken mürettebattan biri sıcak şarap getirdi.
“Teşekkür ederim, sessiz kaptanın nazik hizmetkârı. Ama ben bunlardan içmiyorum.”
Şarap getiren adam, karşısındakinin cüppesinin başlığının içine bakarken dehşetle titredi, az kalsın şarap bardağını düşürüyordu. O karanlık suratta ürpertici bir şeyler vardı. Yolculuğun başından beri cübbenin karanlık başlığından içeri yiyecek ve içecek hiçbir şey girmemişti. Kaptanının hissiz suratına kısa bir an acımayla bakan tayfa geldiği yere sıvıştı.
Tırabzanlara dayanmış adam sisin içinden diğer sise bakıyordu. Yağmurun sesi sadece güvertede şaklıyordu. Kızıl sisin ardında, denizde, dalgaların dışında ses yoktu. Bu denizler böyle garipliklerle doluydu. Geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman bu suların sonsuz akıntılarını oluşturan çarklar sayesinde öğütülür, akıl almaz tozu binlerce dünyaya buradan üflenirdi.
“Açık olmak gerekirse, önceki boyutlarda böyle bir araca ihtiyaç duymadım. O dünyalarda başarılı oldum, bayım.” Kaptan ürpermesini saklayamadı. “Bu boyuttaki çatlak, sığabileceğim kadar büyük değildi. Ama siz ve geminiz için bu sorun değil.” Kısa bir sessizliğe bürünüp dışarıyı seyretti. Kara geminin yol aldığı deniz gözükmüyordu. Derinden için için yanan, açık kırmızı ve yer yer turuncu sis, dış güvertenin yarısına kadar çıkmış, suları kanlı bir çarşaf gibi örtmüştü. Yağmur damlaları siste minik noktalar açıyorlar ama duyuluşa göre suya çarpmıyorlardı. Geminin üzerindeki beyaz sis ise o kadar yoğundu ki garip denizin semalarında havanın bulutlu olup olmadığı seçilemiyordu.
Adam denizin sırrını anlayabiliyordu. Bu sularda yolculuk yapan ikiz kaptanlardan ve diğerlerinden, ezeli meseleler için puslu sularda maceralara atılmış ama sonra onları uzak bir rüya olarak anımsayan kahramanlardan çok daha iyi anlıyordu sulardaki gizemi. Kader Denizleri’ndeki boyutsal paradoksları en iyi sindiren varlık kendisiydi.
Kafasını tekrar kaptana çevirdi. Sessiz adamla ve bu denizlerin esas kaptanıyla, geride bıraktıkları kör adamla bir bakıma büyük ortak noktaları vardı. Boğuk bir gülümseme sesi çıktı cübbe başlığının içinden.
“Hiç düşündünüz mü acaba, bayım, kaptan, birbirimize ne kadar çok benziyoruz?” Kaptanın genelde tepkisiz olan yüzünden küçük bir ekşime geçti ve adam bunu fark etti “Siz, geminiz ile bu denizlerde yelken açıyor, boyutsal kıyılara demirliyorsunuz. Görevlerinizi ancak bu şekilde gerçekleştirebiliyorsunuz.”
Kara yelken, üzerine çarpan sert rüzgâr yüzünden pat-pat diye ses çıkarmaya başlamıştı. Yağmur damlaları irileşmiş, burgaçlar halinde düşüyordu. Denizin üzerindeki kırmızı sis bir an için ışıl ışıl parladı. Geminin etrafındaki beyaz sis bile loş bir kızıllığa büründü bu ışıkla. Ardından kızıl renk solup gitti, karardı ve yerini simsiyah, çamurdan bir sis aldı. Görünmeyen bir fırtınanın yaklaştığı belliydi. Mürettebat, kaptandan emir almışçasına koşuşturup hazırlık yapmaya koyuldu.
Önemli bir kesişim noktası, belki de diye düşündü adam. Kaptanla tek taraflı sohbetine devam etti. “Görevlerinizi, nedenlerini ve sonuçlarını bazen anlamıyorsanız da, bildiğiniz bir şey var: var olmanızı sağlıyorlar. Ben de boyutlarda dolaşıyorum. Kendi görevim var; ama kimse tarafından verilmemiş ve anladığım bir görev. Ve var olmamı sağlıyor.”
Bir süre öylece geçti; kaptan dümenin başında dimdik duruyor, adam tırabzanların dibinde dışarıyı seyrediyor, mürettebat ise fırtına için önlem alıyor. Adam denize arkasını döndü. Sis yüzünden bir kısmı görülen gemiye baktı. Çalışan insanlar, gemiyi sarmalayan kalın sisin içinde solgun hayaletler gibi belirip kayboluveriyorlardı. Sonunda, kısa bir an kaptana baktı. Desenli güvertede yürüyüp kaptanı ve dümeni geçti. Geminin yüksek ön kısmında, kaldığı kamaranın kapısında durdu.
Burada biraz bekledi ve eli kafasına gidip başlığını indirdi. Adamı başlıksız görenler çığlık attı; korku dolu ulumalar, bağrışlar ve küfürler sisin içinde yükseldi. Gemi önden sert bir dalga yemişçesine inleyerek sarsıldı. Kaptan bir elini kaldırdı. Aynı anda gemiyi çevreleyen sis silikleşti ve tüm mürettebat kaptanlarını görebildi. Kaptan sakin olmaları için işaret veriyordu. Sis girdaplar oluşturarak gemiyi tekrar kalınca kapladı.
Tayfa gergin mırıltılar eşliğinde işlerine dönerken, adam geriye, kaptana doğru döndü. O, Yüzü Olmayan Adam’dı. Gözleri, burnu, ağzı ve kulakları yoktu. Kafası, insan kafası şeklinde ve büyüklüğündeydi, ama kara bir delikten başka bir şey yoktu orada. Dipsiz, bu haliyle etkisiz ama çok uzaklara ait inanılmaz bir çekim gücüne sahip, siyah bir perspektif kuyusu. Hiçbir ışıktan ve yansımadan etkilenmeyen bir siyahlık, renksizlik. Kaosun çok renkliliğine ve Yasa’nın tekdüze rengine isyan.
Yağmur o karanlıktan sekmiyor, doğruca içine giriyordu. Sis, adamın suratı olması gereken boşluktan giriyor ama kafasının arkasındaki boşluktan çıkmıyordu.
“Size güveniyorum, kaptan.” diye geldi ses nihai karanlıktan. “Sizin de bana güvendiğinizi bildiğim gibi.” Kader Denizleri’nde alışılmadık bir fırtına başlarken, Yüzü Olmayan Adam kamarasına girdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder